Varoluşu anlamlandırma çabası düşünce ve bilgiyi ortaya çıkardı. Fikir ayrılıkları ise bilginin sorgulanmasını doğurdu.
Epistemoloji yani bilgi felsefesi, felsefenin bir alanıdır. Bilginin doğasını, yapısını, kapsamını ve kaynağını inceler, sorgular. Aslında ikiye ayrılır bilgi felsefesi; bilgi kuramı ve mantık. Tabi felsefe kelimesini duyduğu an toplumumuzdaki olumsuz algı bu konuların önemini dışlıyor. Bir de sorgulama kelimesinden duyulan korku var ki …
En dikkat çekici nokta bilgi felsefesinin ortaya çıkışıdır: Fikir ayrılıkları sebebiyle akıl ve bilgi sorgulanması…
Bu bilginin doğasının bir gereği olarak gerçekleşmesi gereken en doğal süreçtir. Her fikir ayrılığında bilgilerin sorgulanmasının en kökenine gidilmesi gerekir. Herhangi bir tartışmada farklı fikirler ve yorumlar farklı referanslara dayalı yorumlamalarda bulunarak uyuşmazlığın temelindeki ‘iyi-kötü, doğru-yanlış, haklı-haksız‘ gibi kavramlar çerçevesinde argümanlarda bulunulur. Doğal olarak bu temel kavramların da kökeni sorgulanır. Tabi yapıcı ve uzlaşmaya dönük, ‘doğru bilgi’ sonucuna ulaşmak hedefindeyse.
Yukarıdaki görselde farkedileceği gibi konu üzerine fikir belirten iki kişi var ve ikisi de doğru söylüyor?! Diyebilir miyiz gerçekten? İkisi de eksik bilgi veriyor aslında. Gerçek ortada yer alırken yapılan gözleme, belirlenen referansa göre yapılan tanımlama, betimleme ve çıkarımlar değişir. Bu noktada papağan gibi aynı şeyi tekrar etmek yerine karşılıklı bilgilerin kökeninin düşünülmesi sorgulanması gerekir. Aksi takdirde vakit öldürecek boş muhabbetten başka işe yaramayacaktır.
‘Bu taraftaki uç 3’ ‘bu taraftaki uç ise 4’ diye detaylı belirtilse bilgi, incelemek, değerlendirmek daha kolay olur.
Tüm tartışmalar için epistemoloji kaçınılmaz.
Herhangi bir konu üzerine fikir belirtmeden önce tartışma ortamı için gerekli mantıksal çerçeve belirlenmeli. Bilgiye nasıl yaklaşılacağı, bilginin doğruluğunun nasıl değerlendireceği belirlenmeden girişilmiş bir tartışmada argümanlar havada uçuşurken hiçkimse gerçekten iletişim çabasında bulunmuyor , herkesin tek derdi ‘ben haklıyım ‘ demek ve bunu onlarca kez tekrar ederek bilginin doğru olduğunu diretmek… Bir şeyi milyonlarca kişi , binlerce kez tekrar etse dahi bu bize bilginin doğruluğu hakkında en ufak ipucu vermez. Bkz: bilim tarihi… birçok örnekle doludur.
Toplumun ilerlemesi , gereksiz kavgaların önüne geçilmesi ve ‘fanatiklik’ hastalığından toplumu kurtarmak için bilgi felsefesinin okul çağının başından itibaren okutulması ve derslerde yer alması gereklidir.
Sorgusuz kabullenmenin ve bundan da mutluluk ve huzur duymanın öğretildiği bir toplumda bu ne kadar gerçekleştirilebilir merak ediyorum. Ancak hayalini kurabiliyoruz.
Anlamsız Ütopya